12 Ocak 2008 Cumartesi

Sessiz Cumartesi

Belki ses getirir hadi bakalım...Sıhhatinize...

9 Ocak 2008 Çarşamba

Yugoslavya Dağılmadan Önce

HOŞGELDİN ERNESTO 2

Sevgili Ernesto aramıza hoşgeldin diyelim,kokeloke esasen resim babasını da andırıyor, biraz saç eklesek aynı olacaklar:-)
Ama sevgili ernesto babası gibi şanslı olsun,hayatında babası gibi geceboşları dostları olsun inşallah.....

HOŞGELDİN ERNESTO


Bugün gece boşlarından biri ikinci kez baba oldu. 1 günlük delikanlının

adı Ernesto . Yukardaki resim babasının resmi değil adaşının resmi

7 Ocak 2008 Pazartesi

SAZI ALDIK ELİMİZE




Eh bu lüfer abi rakısız yenilmez....Hadi diyelim lüfer abiyi yedik cilasız mekandan gidilmez...Mekanda dost tanıdık akraba işi oldumu tadından yenmez...Hadi bakalım gece boşları KISKANANLAR ÇATLASIN.......


6 Ocak 2008 Pazar

MOR VE ÖTESİ


İyi şarkıları vardır.Hatta rivayet ülkemizi Eurovizyonda temsil edeceklerini söyler.Ama bu bildiğiniz Mor da Ötesi değil.Bu da Carlosa gider.....cheerssss....

ANONİM ÇALIŞMA

Geceboşları oldun mu,öyle erken yatmayacaksın,güzel içip güzel yazacaksın, geceyi yaşayacaksın... yolluk yolluk getirecek ardı ardına.. yollar uzuun olacak... sen giderken yanına ıssız ada misali dostları alacaksın.. eee geceboşu olacaksın. Hayatı boşlayacaksın, yelken misali biraz ipi boşaltıp rüzgarı bekleyeceksin.. başka türlü geceboşu olunmaz. Rüzgar esince eğilmeyi bileceksin, kırılmaktan iyidir diyeceksin.. geceboşları olacaksan, hakkını vereceksin yaşamın ve rakının. Bir de kıymetini bileceksin seninle lafazanlık edecek,edebilecek dostların,insanların,seveceksin.. hatta ıssız bir adaya düşersen yanına alacağın 3 şey nedir diyen saçma soruya cevabın hazır olacak: 1-gece boşları,2-rakı,3- bir telefon lütfen.. hani belki rakı siparişi gerekebilir diye buraya...

Afiyet olsun

ÖNEMLİ NOT1: BİRDE BÖYLE KOLAYA KAÇMAYACAKSIN,BİR ŞEYLER ÜRETECEKSİN,YARATICI OLACAKSIN.YAZILANIN ALTINA İMZAMI ATAR GİDERİM DEMESİ KOLAY KENDİN İMZA ATACAKSIN. İMZA:MA-KE-DON

ÖNEMLİ NOT2:BU YAZI "KARINCA" TARAFINDAN YAZILMIŞ "TARAFIMCA" IMZALANMISTIR.GALIBA BEN HEKIR OLDUM..AYNEN BLOGA ACSSES İZNİM GİBİ..

FINAL SHOT

Son dakika sürprizi...eee ne demiştik kostanın katkılarıyla havada kalmasın. :)

kosta'nın katkılarıyla medcezir

medcezir kosta'nın katkılarıyla....

MEDCEZİR

Herkesin gel-gitleri var mıdır? Benim vardır.. duygusal gel-gitler.. bir çok nedeni olan gel-gitler, mesela gayet iyi başlayan bir gün bazen hiç nedeni yokken gri bulutlarla kaplanırsa ne olur.. Nedeni olmadan da insan sıkılabilir mi, daha doğrusu görünen ya da kendimize bile itiraf etmediğimiz,edemediğimiz bir nedeni olmadan? Olmaz mı diyorsunuz, dürüst olayım, bana olur.
Bilirim, bazen kendimize karşı hiç dürüst olmayız, en büyük yalanları esasında kendimize söyleriz, hani bir sabah kalkıp aynaya baktığımızda, “bugün güzel olacak” dediğimiz ama içimizden hiçde öyle hissetmediğimiz zamanlar gibi...
Yapar mısınız bilmem ama ben yaparım. Bir dostum bana sabahları gözünü açtığında önce kendisine günaydın dediğini söylemişti, ben bunu duyduğumdan beri yapıyorum, tavsiye ederim siz de deneyin, başlarda zor olsa da insan zamanla alışıyor, bir insana alışmak gibi birşey insanın kendisine alışması...
Sonraki adım daha büyük olmalı ama, kendi kendinle kalmayı öğrenmeli insan.. bu adım daha zor,kendiyle kalırken gel-gitlerini de çözmeli... en dalgalı deniz insan ruhudur.. bazen fırtınalı, bazen süt liman.. her ruh halini sevmeli, hepsine alışmalı insan.. Nasıl kendisiyle başa çıkacağını bilmeli.. bu daha da zor olan ikinci adım.
Ruh haline göre yüzleşmeli kendisiyle. Başkalarını suçlamak kolaydır ama kendini eleştirmek zordur, hep başkaları hatalıdır da diyemeyiz kolay kolay kendimize yanlış yaptım diye.. Ben derim diyorsanız bravo, ilk adımı başarıyla geçmişsiniz demektir.. ben henüz çıraklık dönemindeyim, bu nedenle çıktı seyir defteri.. ayrı kalmış birçok yazıya inat ilerliyor.. belki de defterden parçalar koymalıyım buraya... ama önce..
Gel-gitlerde sular çekilirken ne yapmalı bir reçete vereyim , tecrübeyle sabit, sonra hemen gelecek bir seyir defteri parçası sizlere...
Bence gel-gitlerde muhakkak bulunulan ortamdan çıkmalı, ortam en büyük medcezir nedeni ruh haline, yalnız kalınmalı, telefona, tv’ye bilgisayara prim verilmemeli, mümkünse açıkhava değilse sakin loş bir yere kaçılmalı.. rüzgara aldanmamalı, gözleri kapatmalı ya da sabit bir noktaya bakılmalı, derin nefes alınmalı.. esasen bir vakit geri çekilip ne yapıyorsanız ya da ne yaşıyorsanız uzaktan bakılmalı.. yani bence: DURMALI, DURULMALI...

PAZAR HALLERİ 2

Ağır bir akşamdan kalmalık haliyle
Yalnız ve çıplak eve uyanmak,
Sakin olacağının sinyalini versen de
Öğleye doğru gazeteler bittiğinde
Evde dört dönmek suretiyle telefona göz atmak vaktidir.
Biri arasa da iki laf edilse,
Ya da biri kapıyı çalsa derdidir.
Olmazsa arayan soran, birilerinin aranma saatidir
Dışarıya çıkma, kendine program yapma zorunluluğunun ağır bastığı saatlerdir.
Sinemaya gitme programı, ya da erken içme...
Yoksa evde mi oturmalı saatidir.
Evde oyalanmanın bittiği,
Günün sessisliğinin çöktüğü saatlerde
Gün akşama çalınca ,
sessizliğin çöreklendiği,
Duvarların konuştuğu saatler
TV açılır, kumandanın mutlak hakimi,
Battaniye altı sakinliği.
Elde çay ya da nevi sıvı,
Bir o dizi bir bu dizi/maç yorumu
Erken yatmaya kalkılan her Pazar
Bir türlü uyku gelmez,
Yine en geç yatılan gündür,
Pazartesi sendromu çöreklenir insana...

Dinginlik bazen koşturmacadan daha yorucu, daha yıpratıcı olur...

Kim sever bu pazarları bilinmez..
Bence çabuk geçmeli bir gündür,
Çabuk geçmeli ve çoktan seçmeli...

PAZAR HALLERİ 1

Pazar günü dediğin öksüz gündür
Kim sever bu günü bilinmez,
hem gelmesi, hem de
geldiğinde biraz evvel bitmesi istenen günde,
Ev hallerinin en derini,
Karı kocanın birbirini çekemediği,
Çocuğun evde ne anneyi ne babayı istediği gün..

Sabah kurulan kahvaltı masası,
Pazar olması münasebeti ile
Taşıyabileceğinden daha fazla yükle ezilir.
Kadın söylenirken alışverişe gidilsin diye,
Çocuk gezmek ister, sinema ister..
Adamsa hangisini mutlu etsin bilemez,
kendi isteği de cabası,
içinden günün bir an evvel bitmesini ister.
Çocuğun dersi, formaların ütülenmesi...
Evde yapılacak ufak tefek tamirat işleri...
Erken kurulan akşam yemeği sofrası
Sonrasında günün maçları ve yorumları
Çocuğun banyosu, erken yatması...
Gecenin bir yerinde karı-kocanın salonda koltuğa çökmesi
Tv açılması,yarışma programı ile maç özeti arasında kısa tartışmalar
Demli çay...
Sabah bir de geç kalkıldıysa uyku da gelmez
Söz biter, yapılacak işler biter ama Pazar bir türlü bitmez...

Kim sever bu pazarları bilinmez..
Bence çabuk geçmeli bir gündür,
Çabuk geçmeli ve çoktan seçmeli...

5 Ocak 2008 Cumartesi

Gece Boşları Erzak Deposu

Baktık kar yağdı İstanbul'a. Gece Boşları olarak erzağı topladık, mahzene yığdık. Rakılar karşı rafta, görünmüyor tabii bu karede..

4 Ocak 2008 Cuma

gece boşu dediğin içkiyi adabıyla içendir

Şimdi efendim,esasında kısa bir süredir geceboşları hayat koşuşturmacasından susmuştu ,tabii telekom azizliği de cabası.. neyse acetob kızardı, yazın,boşlamayın blogu da diye.. baktım bu gece geceboşları işbaşında. eee, madem öyle benden de geceboşları için gelsin bakalım bir hikaye,aklıma nerden geldi derseniz , aşağıdaki yazılardan birinde geçen alkol ve boy, kilo orantısı üzerine, dedim, çürütelim şu teorileri de hazır yeri gelmişken..
efendim bu geceboşları gençkende birlikte içerlerdi, hatta o zamanlar sınırları zorlayamayıp şaşıranlarda olurdu ama,çıraklık zamanıydı diyelim, oraları geçelim.. yılların içinde, herhalde 15 sene önce, ben birgün gece boşlarından biri ile içiyorum.. ee genciz, barda rakı içilmez o zamanlar votka, tekila (içmeyi bilmeyeni fena çarpan bir kımıl zararlısıdır..) ya da bira içilir.. Biz gitmişiz bara, bira içiyoruz, o içer ben içer, o içer ben içer.. ama bir fark var aramızda, bira bu şişede durduğu gibi değildir, arada borcunuzu ödemeniz gerekir, yani normalde bir şişe biraya bir borç hesabı yapılır... tabii normalde.
Şimdi karşımdaki muhterem geceboşu, borcu ödemek için bayağı yorulmuş, 10 şişeye 10 borç, eh yolu da ezberlemiş.. ama bendeniz karınca 9 şişede hala borcunu ödememiş... hala hayretle söyler kendileri nasıl iş bu diye,
anlatayım da bari O'da sizinle birlikte anlasın işin sırrı nerdedir, efendim birincisi içki mutluyken içilmelidir, mutsuzsanız fena çarpar, ikincisi muhabbetsiz olmaz, muhabbet varken ,arada biri gitse de siz, muhabbeti düşünür kalkamazsınız, üçüncüsü lafazanları sever, karşınızdaki yokken de bir sonra ne diyeceğinizi düşünürsünüz, eee kolay değildir yani pek, içebilenle içmek.
ama en önemli sır bu en sonuncusu, efendim bunun kilo-yaş-boy orantısıyla hiç mi hiç ilgisi yok benimle kanıtlıdır bu, esas olan karaciğerdir efem normalden 1,5 cm. büyükse içersiniz ... hemde hiiç borç bile ödemeden bazen iyidir bu, içebilenle adam gibi içmeye yarar, bazen de, ne yazık ki masadakileri toplamaya... Her gülün bir dikeni vardır sözü burada da kendini kanıtlar, şerefinize olsun yolluklar...
HEPİMİZ HALA COCUK
Zaman içinde hepsini tanıdım
Güzel günlerin içinde yuvarlanıp giderken
Hayat hepimizi birden savurdu bi köşeye
Daha derinden bilmeden hepsini
Tatları damağımda kalmışken
Buldum kendimi bir koşuşturma içinde
O mu bu mu derken
Mutfak vazgeçilmezi içinde
Yeni tatlar ararken
Zaman içinde geri dönüp
Güzel bir reçeteye kavuştum
Neden ne kadar koyacagımı bilmeden
Herşey akışta yolunu buluverdi
1tutam frozen karınca
2 tatlı kaşıgı vampir tozu
azıcıkta şerefsiz makedon
1 kilo yakışıklı sıvı halde
Suya atılır
Şöyle bide timsah dişi atılırsa çorbaya
Dadından yanında durulmaz
Söyledim ya herşey akışta
Herşey yeniden eski
Herşey yeniden yeni
Tanımak yeni
Konuşmak yeni
Sevgi çok eski
İçimizdeki ise
Hala aynı çocuk...

Rakı İçmenin Adabı


Çok yazılar vardır . Başlık aynen yukardaki "Rakı İçmenin Adabı"

neler olur bu yazılarda rakı mezeleri, rakının kısa tarihi, efendime söyliyim

rakının bardağa koyuluş şekli, rakı suyla içiliyorsa oranı, ertesi gün tedavisi,

ertesi gün tedavisini gerek bırakmayacak gece önlemleri v.s v.s

Bunların hepsi anlatana saygı dinleyene sevgiyle başımızın üstüne

Ama bunların dışında illa bir şey daha olur bu yazılarda ne kadar içileceğinin

miktarı

Neye göredir bu miktar kiloya göre mi, içenin tecrübesine, yaşına göre mi belirlenir

mesela kilo yaş miktar belirten cetvellerimi vardır. Ben öylelerin görmedim.

hep 3 duble-4 duble arasına sıkışmış tavsiyeler gördüm.

Şimdi bu yazılar kitaplar amatörlere tavsiyelerse sözüm yok.

Ama ben kendi adıma diyorum ne kadar adam gibi içersen o kadar iç.

İçki içerken duble sayma başın döner, kitap okurken sayfaların hesabını tutma

salakça bir aceleye gelirsin anlamazsın okuduğunu, sevişirken de kronometre tutma

Sarhoş olmayacaksan içme kardeşim neye içiyosun hem karaciğerine hem cebine yazık

bir işe yaramalı içmeler . Coşmalısın, konuşmalısın, cesaretlenmelisin abartmadan

hayatta söyleyemem dediklerine cesaret etmeli, hayaller kurmalısın

eskiye gitmeli yeniyi bulmalısın

terbeyesizlik etmeden uzakta gözüne ilişen bi güzele aşık olmalısın bir iki dakikalığına

gülerken gerçekten gülmelisin, hüzünlenirken gerçekten

çift görürsen korkma bir gözü kaparsın tek görürsün

yeter ki içince çift karakterli olma

Yani kardeşim içerken duble sayma

Bir sevgili her akşam bir büyük deviren dostuma a 1 ay kadar önce

rakıyı 2 duble içerim fazlası herkese zarar diyen bir başka masadaşım şöyle dedi

- ya bu 20'lik rakılar çıktı neyi oldu

lafın üstüne laf bizim her akşam bir büyük dostumdan geldi

- ya çok sempatik insanın alıp .... ...... .......


Lakerdacı Reşat (2)


Güzel bir pas geldi. Hikayesi bana bir iki dil dolaştıktan sonra geldiği için

ben yine kulağıma gelen hikayeye göre diye başlayayım.

İstanbul'un en güzel lakerdalarını yapan Reşatın ustalığının

farklılığının nerden geldiğinin hikayesi

Bir zaman Reşat şimdiki dükkanında çırak iken

ustası lakerda kuracağı zaman öz oğlundan bile ustalığının sırrını

gizlemek için kilitli kapının ardında yaparmış işini

gel zaman git zaman usta memleketi terk edip suyun öte tarafına göçmek zorunda kalınca

Çırağını yanına çağırıp ben buralardan gidiyorum ama sana altn bir bilezik bırakıyorum diyip

kiliti kaldırıp ustalığının sırrını Reşat a anlatmış

Bu hikaye doğru mu yalan mı bilmiyorum

ama o güzel lakerdayı yerken bu hoş hikayeyede inanmak istedim

hiçbir zaman sormadım dükkanda aslı varmı diye

siz doğrusunu öğrenmek isterseniz gidin balık pazarına tahminen oğluna denk gelirsiniz

ondan sorar öğrenirsiniz

yinede bence sormayın İstanbul'un en güzel lakerdasını alın hikayeye inanın lezeetini artırır

Adresi vermeden bitirmek istemem İstiklalden Balık pazarına girince 50-60 adım ilerde sağda

kalacak yok posta adresi isterseniz tebrik kartı atacaksanız falan o İstanbul Şehir Rehberinde

3 Ocak 2008 Perşembe

naftalin kokan yazılar - Renklerin Hikayesi

Eski yazılar çıkıp ta ortaya dökülmeye başlayınca bir zamandır , bende yenileri koydm rafa, açtım sandığı, başladım toplamaya naftalin kokan yazılarımı.. Esasen yazmamla renkleri sevmem aynı zamanlara denk gelmiş..
Sebepleri vardır her yazının tabii ki , eh bazısı bende saklı bazısı bilinir..
İşte o zamanlardan aklımda kalan nadir mısralardan birini kullanıyorum bir zamandır, demek ki yine renklerim var..
Yazılım tarihi sene 1992... O zamanlar da benzer bir nedene yazılmış olmalarına rağmen taşıdıkları hüzne bugün katılmasam da , neden-sonuç ilişkisi aynı kapıya çıktığından, soranlara meraktan, işte :

renklerin hikayesi 1. bölüm: şubat'92

Kalemim mavi yazıyor, ne güzel
Kağıdım masmavi ne hoş,
Haydi Boyacıbaşı, iş başına
Mutluluğu pembeye boya,
Özlemi açık mavi çiz,
Aşkı kırmızı yap
Hüznü sarıya
Ayrılığı,acıyı ve ölümü yeşile boya.
En ortaya bembeyaz bir çizgi çek
Onun adı ümit olsun
Bir de laciverti çiz ki
O da hüsran olsun..
Kağıdın en altına
Siyah noktalar koy
Birbirinden ayrı ve
Yapayalnız
Onlar da insanlar olsun

Yine meraklılarına dip not: İkinci bölüm varmı diye sormayın olur mu ...

Futbol ve Alkol

Koke'nin yıllar önce bana yolladığı bir yazıdır bu. Ben elçilik yapayım, kayıtlara geçsin...

Bu yazı kesinlikle ilmi vede bilmi alkolün insan üzerindeki etkilerini araştıran, araştırmalara yer veren; uluslararası futbol yazılarında ve haberlerinde yer alan alkol futbol ilişkisine göndermeler yapacak bir araştırmacı yazarlık izleri taşımamaktadır. Alkol kötülüklerin anasıdır. Yazı 18 yaşından küçük futbol severleri alkole özendirebileceği için onsekiz yaşından küçüklerin okuması sakıncalıdır(tüm onsekiz yaşından küçüklerin kendilerine yasak film, site,dergi ve dökümaları bu uyarı nedeniyle okumadıklarına eminim!!!).
Gelelim olayın özüne futbol kesinlikle reklamlardaki gibi kolalı içeceklerlerle değil tamamen alkollü içeceklerle beraber tüketilecek bir lezzettir. Yani rakı balık, şarap peynir,bira kızarmış patates, votka komünizm gibi tüm içki ve yanında giden en güzel eşlik ediciler düşünüldüğünde bu benzetme futbol için tüm içkilerdir. Tüm içkiler derken herbirini çeşitli handikapları vardır futbolla beraber ki bu yazının en son bölümü oluşturacaktır, lakin gülü seven bu handikaplara katlanmalıdır.
Alkol tehlikeli bir iştir. Alkol insanın reflekslerni yavaşlatır, duygularını abartır, iradesini zayıflatır, mantığını mantıksızlaştırır falan filan fişmekan yapar. Ama alkol hoş görüyü de artırır ,sevgi duygusunu artırır(bakınız kafayı bulununca masadaşlarını şapur şupur öpenler), neşelendirir ve kabahatları örter (ne demiş büyük rus düşünür çirkin kadın yoktur az votka vardır).
Mesela Haginin 35metre 43 cm den attığı gol herkes için çok güzeldir, ama eğer alkolle desteklenmiş doğru bir taraftarsanız bu gol güzel değil dünyanın en güzel gollüdür, ki bu gol dünyayı kurtaran goldür. Mesela rakip takımın her müdalesinin faul ve size kalkan her ofsaytın bir art niyet olduğunu görmenin tek olçüsü yeterli promil alkolü damarda bulundurabilmektir. Eğer bu yeterli ölçüde şurup içilmemiş olsa rakibiniz olan uefa kupasını namağlup kazanmış tek takımın taraftarının gözünün içine baka baka en büyük falan fiş mekan spor başka büyük yok diyebilecek cesareti nereden bulursunuz ki, neymiş alkol cesaret de verirmiş.
Futbolla alkolün kol kola girip maça gidişinin çok önemli bir töreni vardır , al alkolü git maça demek bilmeyene mahsustur; bunun nasıl ,nerede,ne hızda ve de maçına göre ne ölçüde alınacağı ciddi bir tecrübenin sonucu oluşabilecek bir bilinçtir aslında. Maç günü gelip çattığı zaman bir program işidir bu güzel maç öncesi törenin planlanması nasıl alınacaktır bu iksir, nerede, kimlerle ne zaman olacağıdır planlamanın özü. Telefon zincirleri çalışır ,oraya hiç gelemeyecek , gönlü akşam ki rakibinizin başarılarına endeksli arkadaşlarınızda vardır bu zincirin içinde davete değil nazireye kilitli cümleleri paylaşmak için, ama inanın onlarında tek güç kaynağı da aynıdır yoksa onlarında aynı gün çalışan telefon zincirleri varmıdır?
O an gelir çatar, hazırlıklar anıdır artık, kolay değil maça gitmek. Önce bu törenin basit bir tören olduğuna düşünenler için işin ciddiyetini anlatmak isterim. Bu resmi kıyafetle gelinen bir törendir, her müdavimin bildiği gibi maç kıyafeti diye bir şey vardır bir iki uğurlu parça biri iki takımsal öğe. Mesela dizinin altında koca bir delik olmasına rağmen Parken stadı görmüş bir kargo pantolon sizin gardrobunuzda yeni zaferlere hazırlanan bir mareşalin ünüforması değerinde bekler, o geceyi bekleyen uğurlu ayakkabılar vardır, birde cezalı olanlar(bide tüm kıyafetlerine cezalı gibi bakanlar, neyle gittilerse olmadı diye, allahtan onlardan değilim. Onların imrenilecek bi avrupa klüpleri forma koleksiyonları vardır ki o formaları bile pek sevmezler ama yinede biriktirirler).
Sahaya ısınmadan çıkan bir takım yoktur, sakatlık kaçınılmaz ısınmayan kaslara, taraftarda eğer ateşli olacaksa ısınmalı (bakınız st bernardlar donmakta olanları taşıdıkları konyakla ısıtır demek alkol ısıtır). Çok ısınmak hararet yapar ama tecrübeliler yeterince ısınır birkaç satır önce tecrübeden bahsettik ki işte o burda devreye girer. Bu düğünde içki içen bir damat gibi içki içmektir, gereğinden çok içerseniz rezil olursunuz,gerektiği kadar içerseniz erkek.
Zaman o zaman işte kadehler tükendi saat tam o saat zafer mi dediniz zaten olmasını biz kafada garantiledik, stadı girip yerinize ulaştığınızda eğer sahaya çıkan takımınız gözlerinizi dolduruyorsa, yani siz sırtınızda efsanenizin numarasını hissediyorsanız ve haykırırken marşları kelimeler yuvarlanmıyor ama yumruğunuz havada inançla dalgalanıyorsa tam kararındasınız.
Hepsi 90 dakika günler süren beyinsel, saatler süren fiziksel hazırlık onun için,o bir anlamayanların sadece spor, sizin için her şeyden önemli olan süreç; ya kazanırsınız ya kaybedersiniz ama eğer gerçek taraftarsanız ya yaşarsınız yada ölürsünüz. Taraftar olarak ölmenin ne demek olduğunu bilmiyorsanız zaten buraya kadar haybeye okumuşsunuz. Yani ya bir kadehte daha kutlar yada bir kadehte daha ölürsünüz(ilk maça kadar süre bilir beyinsel olarak).
Ertesi sabahtır fatura zamanı, ya keyiften yada kederden kafanız hafif çatlar(çok çatlayanların genel tarifi “ beynime metal komposto kasesi çakılmış gibiyim”dir). Eğer bir iki sohbet ortamında hala tandemi, bloklararası kopukluğu,forvet hattını , orta saha yardımlaşmasını falan konuşuyosanız boşa debelenip alkol almışsınız, çünkü teknik direktör olacaksanız alkol almamanız ,yorum yapıp ukalalık yapacaksanız hiçmi hiç alkol almamanız gerekir; ya koyduk yada koyamadık diyeceksiniz koyun şişenin dibine.
İşte budur taraftarca anlayışla abı hayatı içmek .Ama ne demiştik hepsinin var bi handikapı biraz ona değinelim.
Mesela eğer maçtan önce yakıt olarak bira alırsanız vede çok alırsanız, takımınızın golününün sesini tuvalete giderken koridorda duymak yada illa görücem diyip mesaneyi çatlatmak kaderiniz olabilir(mesela ben Parkende maçın uzatmasını vede penaltıları böyle izledim ve 2-3 gün pişman oldum olaya). Çok fazla rakı alırsanız eğer ve de midenizde alışık değilse önünüzde oturan takımdaşınızla aranız bozulabilir yada gereğinde çok ısınıp hararet yapıp asli göreviniz olan takımınızı gerektiği kadar desteklemeği başaramazsınız. Eğer bu ölçü kaçırılmış içkiniz şarapsa ertesi gün ki baş ağrınız garanti altına alınır ama kısa sürede kuruyan diliniz damağınız sizi tribünde kuru kalabalık haline getirir ki bu çok büyük bir ayıptır. Efem her şeyin kararında olması gerektiği gibi abartılmış içki taraftarın asli görevini yapmasını engeller bu da takıma ihanettir. Aslında futbolla alkol ilişkisinde içkiyi abartmak doğal ve gereklidir. Ama önemli olan maçtan önce kararında maçtan sonra ölümüne içmektir. Ya sevinçte yada kederden ne fark ederki.....
İşte budur bence olay, futbol kıyak kafayla daha güzel pek güzel ve de en güzel ; öpiyim sizi bu yazıyı okuyan alkollü futbol sever en güzel abilerim .
Bu yazı daha güzel yazmak adına bünyesini vede karaciğerini hiçe sayıp gerekli mazotu alarak şiirlerini yazmaya koşarken kendini bir çukurda ölüme teslim eden orhan veli abiye ithaf edilmiştir. ŞEREFE / KokeLoke /2002

Lakerdacı Reşat

Lakerdayı Beyoğlu Balık Pazarı'nda Lakerdacı Reşat'tan alacaksın ya da alacakmışsın. Pası Koke'ye atarım ben. Bize Reşat'ın hikayesini yazsın. Ben sadece lakerda, Sevilla'lı yoksul bir Yahudi balıkçının icadıdır diyeyim ve çekileyim...

Pot Dediğin

alayına bob
alayına restti gecelerimiz
rakı kadehlerini
hiç pas geçmedik ki biz
en çok açmaz ellerin kızlarını sevdik
rölanslarda gidenlere ağladık
biz bütün aşklarımızı
sans voir yaşadık
yeşil çuhalar yatağımızdı
yer ağlamasın beyler diyenleri de
rengin bağlamasında öldürdük
kare as'tık biz
çakal floşlar da gördük
biz bu şehri
poker masalarında s...
sen hala
kent üçlüyü alır mıydı diyorsun...
ha maksat muhabbet olsun diyorsan
pot dediğin köpeğin olsun...

2 Ocak 2008 Çarşamba

Varsa Bir Bağ...

Gece boşları arşivini toplamayı görev edindiğimde, yazarken yaşadığım gülme krizlerini okurken de yaşayacağımı tahmin etmiyordum..
Efendim, gece boşları 20 sene birbirini hiç görmemiş ama 20 sene sonra, ilk karşılaştıkları gece , yine aynı şekilde muhabbete devam etmiş olan bir grup büyümemiş okullunun hikayesi aslında...
Grup kalabalık ta sayılır ... başka üyelerimiz de var, kosta var,pembe panter var,hintli bir köpeğimiz var... ama en komiği bir kişi hariç herkesin bir hayvan adı lakabı var;
bir yorum arşivden olsun; "darıca hayvanat bahçesi gibiyiz, giriş ücretli.... "

Bu grup esasında bir nedenle çok önemli, üyeler anladı, dostluğun devamı için yılların önemi yok, hele görüşmenin hiç önemi yok.. Eğer gerçekten varsa bir bağ, eskimiyor 20 yıl sonra bile..
işte bu yüzden gece boşları'nda arasıra sizlerde bu garip beşlinin ve diğerlerinin düşüncelerini, yaşamışlıklarını okuyabilirsiniz, iyisi kötüsüyle... yaşam her zaman iyi şeyler sunmuyor ama yaşam güzellikler sunuyor sadece bakmasını bilene...biz yanyana oturduk karşıya bakıyoruz..
İnsanın böyle dostları olduğunu bilmesi güzel, sorgusuz sualsiz,olduğunuz gibi..
Bir tavsiye, varsa düşündüğünüz böyle eski dostlarınız ,hemen bulun telefon numaralarını.. biz de sizin bloga ziyarette bulunacağız söz veriyoruz.. Ee,dosluk kolay bulunmuyor ....

1 Ocak 2008 Salı

Ertesi Gün Hapı


Böyle bir haber gördüm 3-5 yıl önce ertesi gün hapı diye hani türkiyeye
gelmiş falan filan
ertesi gün hapını ben yıllar önce bulmuştum türkiyede aslında
habere az şaşırdım ama okudum
baktım aynı işi yapıyomuş meğerse
ilerdeki baş ağrılarına karşıymış oda
ama kerata kendine güvensiz
benim ertesi günü hapım yanında alkol ölçer ver miyo ki
alka-seltzer seni seviyorum

28 Aralık 2007 Cuma

Wanted

Panter evde aç kalmış, çabuk eve dön...

gece boşlarının doluluğu

bakmayın siz gece boşları lafına. sadece geceler doludur. gece yi doldurmak zordur erbabı olmayana. bi kere yol arkadaşı ister gece ya rakı ya muhabbet. bizim gece boşlarında iş kolay her daim rakı var muhabbet gırla. işte böyle bi akşamda çıktı gece boşu lafı. bide dedik bu kadar lafazanlık var bizde laf lafı kovalar eee madem herkes megolaman laflarımıza toz kondurmayız en güzel muhabbetler burda hadi o zaman bundan sonra. gece boşları geceler boyu yazacak ya bizle aynı kafada olun bizi anlayın yada hadi başka blog a
sağlığınıza

Gece Boşları 1981-2007